Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
weak-sighted
  • [A] gözü bozuk olan, iyi göremeyen

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
have a weak chest
  • [ID] bünyesi zayıf olmak, eli darda, göğsünden rahatsız olmak, muhtaç
clear-sighted Dinle! {,klıər'saıtıd}
  • [A] keskin görüşlü, iyi görebilen, ileriyi gören, ileri görüşlü
long-sighted Dinle! {,lɔ:ŋ'saıtıd}
  • [A] presbit, uzağı gören, ileriyi düşünen
quick-sighted {,kwık'saıtıd}
  • [A] keskin gözlü, keskin bakışlı
sharp-sighted Dinle! {'ʃɑ:rp,saıtıd}
  • [A] keskin bakışlı, keskin gözlü
sighted Dinle! {'saıtıd}
  • [A] görüşlü, görebilen, gören, görülen
a bit weak upstairs
  • [PHR] kafası pek çalışmaz
weak Dinle! {wi:k}
  • [A] kuvvetsiz, zayıf, cansız, cılız, güçsüz, aciz, dayanıksız, halsiz, iradesiz, hafif, silik, sulu
become weak
  • [V] güçten düşmek
These glasses are too weak for me.
  • [PHR] zayıf: Bu gözlük benim için çok zayıf.
weak-kneed Dinle! {,wi:k'nıd}
  • [A] kararsız, azimsiz, iradesiz, zayıf karakterli
weak minded {'wi:k,maındıd}
  • [A] zayıf karakterli, iradesiz
weak point
  • [N] zayıf nokta, zayıf yön
weak side
  • [N] zayıf taraf
weak-spirited {wi:k'spırıtıd}
  • [A] korkak, cesaretsiz, azimsiz
long-sighted s. uzağı gören.
sighted s. gözleri gören.
weak s.
1. zayıf, güçsüz, kuvvetsiz: weak nerves zayıf sinirler. a weak nation güçsüz bir millet.
2. dayanıksız, sağlam olmayan, zayıf: a weak structure dayanıksız bir yapı.
3. etkileyici ve inandırıcı olmayan, zayıf.
4. yetersiz, zayıf: His Italian is weak. İtalyancası zayıf.
5. açık {çay/kahve}.
6. sulu, yavan {çorba v.b.}.
weak s. zayıf, kuvvetsiz, mecalsiz, takatsiz; hafif, dayanıksız; metanetsiz; sebatsız; akılsız, şaşkın; eksik; hükümsüz; foto. silik çıkmış; dilb. vurgusuz; düşük. weak sister k.dili. dayanıksız ve zayıf kimse. weakly

s.

z. hasta, hastalıklı;

z. zaaf ile; zayıf surette. weakness

i. zaaf, zafiyet, iradesizlik; kusur; zaaf duyulan şey.
weak-kneed s.
1. dizleri zayıf.
2. zayıf karakterli.
3. yüreksiz, tabansız.