İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
straight |
{streıt}
- [A] düz, dik, doğru, karşı cinse ilgi duyan, dümdüz, dosdoğru, direkt, düzgün, dürüst, güvenilir, sek, katışıksız, iskontosuz, orijinal{piyes}, sıradan
- [ADV] düz, doğru, dümdüz, dosdoğru, dik olarak, doğruca, direkt olarak, doğru olarak, doğrudan doğruya, düzenli biçimde, tam, tam olarak
- [N] düz çizgi, yarış çizgisi, düzlük, kent, eşcinsel olmayan kimse, uyuşturucu kullanmayan kimse,
|
|
straight |
s. 1. doğru; düz: straight road düz yol. straight line düz çizgi. 2. doğru, yalan olmayan: a straight answer doğru bir cevap. 3. peş peşe, arka arkaya: five straight wins peş peşe beş galibiyet. 4. aralıksız, fasılasız, ara vermeden: They´ve been working for eight hours straight. Sekiz saattir aralıksız çalışıyorlar. 5. sek {içki}. 6. ciddi {bakış}. 7. k. dili eşcinsel olmayan.
z. 1. tam; doğru, düz: Look straight in front of you! Tam önüne bak! Go straight ahead. Dümdüz git. 2. doğru, hiçbir yere sapmadan: He went straight to his office. Doğru bürosuna gitti. 3. hemen: He got straight to the point. Hemen konuya girdi. 4. doğru dürüst, doğru, iyi: I can´t think straight right now. Şimdi doğru dürüst düşünemiyorum. |
|
straight |
s.
i.
z. doğru, müstakim, düz; namuslu, dürüst; k.dili. güvenilir, emin; düzenli, muntazam, tertipli; şaşmaz, fark gözetmez; halis, saf {içki}; k.dili. sapık olmayan; müz. içten geldiği gibi söylenmiş, irticalen söylenmiş;
i. doğru çizgi, düz hat; the ile koşuda son dönemeçle hedef arasındaki mesafe; pokerde beş kartlı bir seri;
z. dosdoğru, sapmaksızın, yanılmadan; namuslu bir şekilde. straight and narrow doğru ve dürüst. straight from the shoulder hiç kaçınılmadan. straight man A.B.D., k.dili. sahnede komedyenle çalışan ciddi görünüşlü oyuncu. straight role fazla özelliği olmayan basit rol. straight ticket A.B.D. hep bir partinin adaylarına verilen oy. straight face anlamsız surat. go straight ıslah olmak. out of straight eğri. stand up straight dik durmak. straightly
z. açıkça, dobra dobra. straightness
i. doğruluk. |
|
straight |
straight
streyt
Sıfat
* doğru; düz.
* doğru, yalan olmayan.
* peş peşe, arka arkaya.
* aralıksız, fasılasız, ara vermeden.
* sek {içki}.
* ciddi {bakış}.
Konuşma Dili
* eşcinsel olmayan.
Zarf
* tam; doğru, düz.
* doğru, hiçbir yere sapmadan.
* hemen:
He got straight to the point.
Hemen konuya girdi.
* doğru dürüst, doğru, iyi. |
|
straight |
doğru, müstakim, düz; namuslu, dürüst; {k. dili} g |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
straight ahead |
|
|
straight as a die |
- [ID] dosdoğru, doğru, dürüst, özü sözü bir
|
|
keep a straight face |
- [ID] ciddi durmak, ciddi kalmak
|
|
straight flush |
- [N] floş ruvayel, straigt flush, straight flush
|
|
absolutely straight |
|
|
be on the straight and narrow |
|
|
be straight |
|
|
Go straight. |
|
|
go straight |
|
|
hold straight |
|
|
out of the straight |
|
|
Should I go straight? |
- [PHR] düz: Düz mü gideyim?
|
|
the straight of it |
- [ADV] doğrusu, doğru olanı
|
|
straight away |
{'streıtə,weı}
- [ADV] hemen, hemencecik, tereddüd etmeden, duraksamadan
|
|
straight-backed |
|
|
straight-edge |
{'streıt,edʒ}
- [N] kıl cetvel, düz mastar
|
|
straight-faced |
{'streıt,feıst}
- [A] asık suratlı, ifadesiz
|
|
straight-from-the-shoulder |
- [A] dobra dobra, açık açık
|
|
straight line |
|
|
straight off |
- [ADV] hemen, hemencecik, tereddüd etmeden
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
|
|