İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
deep-fried |
{,di:p'fraıd}
- [A] kızartılmış: bol yağda kızartılmış
|
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
fried chicken |
|
|
deep |
{di:p}
- [A] derin, genişliğinde, dalgın, keskin, aşırı, içten, tok {ses}, yürekten, esrarlı, karışık, anlaşılmaz, koyu, pes, bilinçaltı, şiddetli, ağır
- [N] derinlik, koyuluk, karanlık
|
|
the deep |
- [N] enginler, deniz, okyanus
|
|
deep-draw |
|
|
deep-drawn |
{'di:p,drɔ:n}
|
|
deep-drawn sigh |
|
|
deep-felt |
{,di:p'felt}
|
|
deep-fish |
|
|
deep-fishing |
- [N] açık deniz balıkçılığı
|
|
deep freeze |
{,di:p'fri:z}
|
|
deep-freeze |
{,di:p'fri:z}
- [A] derin dondurucu, derin donduruculu
- [V] şoklamak, dondurmak, dondurup saklamak
|
|
deep-freezer |
{,di:p'fri:zər}
|
|
deep-frozen |
{,di:p'frəʋzən}
- [A] dondurulmuş, dondurulup saklanmış
|
|
deep-fry |
{,di:p'fraı}
|
|
deep fryer |
- [N] tava: derin kızartma tavası, fritöz
|
|
deep-laid |
{'di:p,leıd}
- [A] enine boyuna düşünülmüş, gizli ve kapsamlı, gizli ve ustaca hazırlanmış
|
|
deep-read |
{,di:p'red}
- [A] okumuş: çok okumuş, bilgili: çok bilgili, derin okuyan
|
|
deep-rooted |
{,di:p'ru:tıd}
|
|
deep-sea |
{,di:p'si:}
- [A] açık deniz, kıyıdan uzakta
|
|
deep-seated |
{,di:p'si:tıd}
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
deep down |
1. in reality; "she is very kind at heart". |
|
|
|