İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
deep |
{di:p}
- [A] derin, genişliğinde, dalgın, keskin, aşırı, içten, tok {ses}, yürekten, esrarlı, karışık, anlaşılmaz, koyu, pes, bilinçaltı, şiddetli, ağır
- [N] derinlik, koyuluk, karanlık
|
|
deep |
s. 1. derin. 2. anlaşılmaz. 3. şiddetli, ağır. 4. koyu {renk}. 5. kalın, boğuk, pes {ses}.
z. into 1. derinlerine kadar; derinliklerine kadar: It sank deep into the water. Suyun dibine battı. 2. {gecenin} büyük bir bölümünde: They talked deep into the night. Gecenin büyük bir bölümünü konuşarak geçirdiler. |
|
deep |
s. derin; anlaşılmaz; şiddetli, ağır; koyu {renk} ; kalın, boğuk, pes {ses}. deep -dyed
s. hakiki, tam. deep in debt borca batmış, gırtlağa kadar borç içinde. deep in thought derin düşünceye dalmış. deep -rooted
s. uzun köklü; kökleşmiş {inanç vb}, sabit. deep sea okyanuslarda suyun en derin olduğu kısımlar. deep-seated
s. kaldırılması zor veya imkânsız, sabit. deep-set
s. derinde olan. deep sigh derin iç çekiş. Deep South Güney Carolina, Louisiana, Alabama, Georgia ve Mississippi eyaletleri. deep tone kalın perdeli ses, boğuk ses .deep trouble derin sıkıntılar. drawn up six deep altı sıra halinde, altı sıraya dizilmiş. go off the deep end {k}.dili düşünmeden ve telaşla hareket etmek. in deep water başı dertte; şaşkınlık içinde. |
|
deep |
z. derin derin, derinde. deep laid schemes enine boyuna düşünülmüş. planlar, gizli ve geniş planlar. |
|
deep |
i. derinlik, engin, deniz. the deep ,şiir enginler, deniz, derya. the deep of winter karakış. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
the deep |
- [N] enginler, deniz, okyanus
|
|
deep-draw |
|
|
deep-drawn |
{'di:p,drɔ:n}
|
|
deep-drawn sigh |
|
|
deep-felt |
{,di:p'felt}
|
|
deep-fish |
|
|
deep-fishing |
- [N] açık deniz balıkçılığı
|
|
deep freeze |
{,di:p'fri:z}
|
|
deep-freeze |
{,di:p'fri:z}
- [A] derin dondurucu, derin donduruculu
- [V] şoklamak, dondurmak, dondurup saklamak
|
|
deep-freezer |
{,di:p'fri:zər}
|
|
deep-fried |
{,di:p'fraıd}
- [A] kızartılmış: bol yağda kızartılmış
|
|
deep-frozen |
{,di:p'frəʋzən}
- [A] dondurulmuş, dondurulup saklanmış
|
|
deep-fry |
{,di:p'fraı}
|
|
deep fryer |
- [N] tava: derin kızartma tavası, fritöz
|
|
deep-laid |
{'di:p,leıd}
- [A] enine boyuna düşünülmüş, gizli ve kapsamlı, gizli ve ustaca hazırlanmış
|
|
deep-read |
{,di:p'red}
- [A] okumuş: çok okumuş, bilgili: çok bilgili, derin okuyan
|
|
deep-rooted |
{,di:p'ru:tıd}
|
|
deep-sea |
{,di:p'si:}
- [A] açık deniz, kıyıdan uzakta
|
|
deep-seated |
{,di:p'si:tıd}
|
|
deep-set |
{,di:p'set}
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
deep down |
1. in reality; "she is very kind at heart". |
|
|
|