İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
fail-safe |
{'feıl,seıf}
- [A] hazırlıklı, tedbirli, güvenceli
|
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
I would like to put some valuables in the safe deposit box. |
- [PHR] kasa: Bazı değerli eşyalarımı emanet kasasına koymak istiyorum.
|
|
safe deposit box |
- [N] kasa: çelik kasa, kasa: emanet kasası, kasa: banka kasası
|
|
safe buster |
|
|
a safe card |
|
|
fail |
{feıl}
- [N] zayıf not
- [V] başaramamak, başarısız olmak, fiyasko ile sonuçlanmak, becerememek, ihmal etmek, suya düşmek, yapamamak, yapmamak, kalmak, tükenmek, iflas etmek, batmak, açmamak, başarısızlığa uğramak, ateş almamak, bozulmak, boşa çıkmak, boşa çıkarmak, ümidini kırmak, yüzüstü bırakmak, bırakmak
|
|
without fail |
- [ADV] elbette, pek tabi, şüphesiz, mutlâka
|
|
words fail me |
|
|
fail-proof |
- [A] hazırlıklı, tedbirli, güvenceli
|
|
meat-safe |
{'mi:tseıf}
|
|
play it safe |
- [V] sağlamcı olmak, riske girmemek, sağlama almak
|
|
safe |
{seıf}
- [A] emin, sağlam, güvencede, emin ellerde, güvenli, tehlikesiz, kesin, muhakkak, korkusuz
- [N] kasa, kasa: çelik kasa
|
|
Is it safe to swim here? |
- [PHR] güvenli: Burada yüzmek güvenli mi?
|
|
safe and sound |
- [A] sağ salim, sapasağlam
- [ADV] sağ salim, kazasız belâsız
|
|
safe conduct |
{,seıf'kɒndəkt}
|
|
safe deposit |
- [N] kasa: banka kasası, kiralık kasa
|
|
a safe bet |
elde bir. |
|
as safe as houses |
İng., k. dili çok emniyetli. |
|
be on the safe side |
ihtiyatlı davranmak. |
|
fail |
f. başaramamak, becerememek, muvaffak olamamak, çıkmamak, bitmek, kifayet etmemek; kuvveti kesilmek, zayıflamak; iflâs etmek; kalmak {sınavda}, geçememek; boşa çıkarmak, bırakmak, ümidini kırmak; ihmal etmek, yapmamak; sınıfta bırakmak, geçirmemek. failsafe
s. arızalara karşı otomatik tertibatı olan {mekanizma}. Dont fail toact Mutlaka yap Yapmamazlık etme. He failed to come. Gelmedi. Words fail me Söyleyecek söz bulamıyorum. Ne desem bilmem ki ! without fail elbette, mutlaka. |
|
fail |
f. 1. başaramamak; becerememek. He failed to come. Gelmedi. 2. iflas etmek. 3. kuvveti kesilmek, güçten düşmek. 4. sınıfta kalmak; sınıfta bırakmak. 5. sınavda kalmak; sınavda bırakmak. 6. boşa çıkarmak, bırakmak, ümidini kırmak. 7. ihmal etmek, yapmamak. 8. {ekinler} ürün vermemek. |
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
fail |
- [N] doer, maker, subject, perpetrator, principal
|
|
fail |
1. doer, maker, author. 2. law perpetrator. 3. biol. effective. 4. gram. subject. |
|
fail |
* doer, maker, author.
hukuk
* perpetrator. |
|
karışık ismi fail |
konuşma dili
* complicated matter. |
|
|
|