İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
edge |
{edʒ}
- [N] keskin kenar, ağız, kıyı, keskinlik, şiddet, kenar, kesit, üstünlük
- [V] keskinleştirmek, kenar yapmak, yavaş yavaş ilerletmek, yan yan gitmek, sokulmak
|
|
edge |
i. kenar, ağız; {geom.} ayrıt; keskinlik; sınır, hudut; {A.B.D.}, {k.dili} avantaj, üstünlük . edge tool kesecek alet, keskin ağızlı alet . give an edge to bilemek; açmak {iştah}; {A.B.D.}, {k.dili} avantaj tanımak.on edge sabırsız; endişeli, aksi, sinirli; fazla hassas. take the edge off körletmek; kapamak {iştah}; zevkini azaltmak .set his teeth on edge dişlerini kamaştırmak, sinirlendirmek; iğrendirmek. |
|
edge |
f. yanaşmak, yavaş yavaş sokulmak, yaklaşmak; yan yan ve yavaş yavaş sürmek; bilemek, keskinletmek; kenar geçirmek. edge in sokulmak.edge out kıl payı ile yenmek; kenara itmek. |
|
edge |
i. 1. kenar. 2. k. dili avantaj, üstünlük.
f. 1. kenarına bordür yapmak. 2. {bir tarafa doğru} yavaş yavaş gitmek. |
|
edge |
kenar |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
cutting edge |
- [N] ağız, keskin kenar, bıçak ağzı
|
|
have the edge on smb. |
|
|
have the edge over smb. |
|
|
on edge |
- [A] gergin, sabırsız, endişeli, aşırı hassas, sinirli
|
|
play with edge tools |
|
|
edge away |
- [V] yavaş yavaş uzaklaşmak, yan yan gitmek
|
|
edge in |
- [V] içine sokmak, sokulmak
|
|
edge off |
- [V] yavaş yavaş uzaklaşmak, yan yan gitmek
|
|
edge on |
- [V] hareket: harekete geçirmek, dürtmek, zorlamak
|
|
edge out |
- [V] kıl payı yenmek, kenara itmek, çekilmek, bırakmak
|
|
edge tool |
{'edʒ,tu:l}
|
|
keen edge |
|
|
knife-edge |
{'naıfedʒ}
|
|
on a knife-edge |
- [ADV] diken üstünde, gergin
|
|
be on the razor's edge |
- [ID] bıçak sırtında olmak, kritik durumda olmak
|
|
razor's edge |
|
|
razor edge |
{'reızəredʒ}
|
|
selvage edge |
|
|
straight-edge |
{'streıt,edʒ}
- [N] kıl cetvel, düz mastar
|
|
aileron leading edge |
kanatçık hücum kenarı |
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
cutting-edge |
1. in accord with the most fashionable ideas or style; "wears only the latest style"; "the last thing in swimwear"; "knows the newest dances"; "cutting-edge technology"; "a with-it boutique". |
|
|
|