Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
bound Dinle! {baʋnd}
  • [A] bağlı, mecbur, zorunlu, engellenen, nedeniyle, gitmek üzere, yola çıkmış
  • [N] sıçrama, fırlama, zıplama, sekme, sınır, avut, yasak bölge
  • [V] zıplamak, sıçramak, zıplaya zıplaya gitmek, sekip geri gelmek, sınırlarını çizmek, sınırlamak, kısıtlamak
bound f. bak. bind.
bound f.
1. sınırlamak.
2. kuşatmak.
bound s.
1. bağlı, kayıtlı.
2. ciltli, ciltlenmiş.
3. for -e giden.
bound i. sıçrayış, zıplama; geri tepme.

f. sekmek, sıçramak, zıplamak, fırlamak.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
I will be bound!
  • [INTRJ] eminim!, hayret bir şey!, şaşırdım doğrusu!
bound to
  • [A] zorunlu, mutlâka
bound up with
  • [V] bağlı olmak, ilgili olmak
cloth-bound
  • [A] bez kaplı, bez ciltli
muscle-bound Dinle! {'mʌsəl,baʋnd}
  • [A] kasları gelişmiş, kaslı
bound by an oath
  • [A] yeminli
rock-bound
  • [A] kayalarla çevrili
tightly bound
  • [A] sıkıca bağlı, sımsıkı bağlanmış
water-bound
  • [A] su ile çevrili
weather-bound Dinle! {'weðərbaʋnd}
  • [A] limanda mahsur kalmış, denize açılamamış
at a bound bir hamlede.
be bound to -mesi kesin gibi/kesin olmak: He´s bound to win. Kazanması kesin gibi.
Bound Column İlişkili Sütun
bound electron bağlı elektron
bound electron bağlı elektron
Bound Object Frame İlişkili Nesne Çerçevesi
Bound to unknown type Bilinmeyen türe bağlama
homeward bound memleket yolunda.
homeward bound evine/vatanına dönmekte olan.
weather-bound s. kötü hava şartlarından dolayı limanda mahsur kalmış {gemi}.