İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
thick-skinned |
s. vurdumduymaz. |
|
thick-skinned |
thick-skinned
thîk'skînd'
Sıfat
* vurdumduymaz. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
thick crust |
|
|
dark-skinned |
{'dɑ:rk,skınd}
- [A] esmer, koyu tenli, kara derili
|
|
put it on thick |
|
|
keep one's eyes skinned |
- [ID] gözünü dört açmak, dikkatli olmak, gözkulak olmak
|
|
-skinned |
|
|
skinned |
{skınd}
- [A] derili, derisi soyulmuş, yüzülmüş, kabuk bağlamış, deri gibi
|
|
thick soup |
- [N] koyu çorba, ezme çorbası
|
|
thick |
{ɵık}
- [A] kalın, yoğun, koyu, boğuk, sık, dumanlı, sisli, kalın kafalı, belirgin, yakın {arkadaş}, aşırı, fazla
- [N] kalın kafalı, kalınlık, en heyecanlı yeri, en çok olduğu yer
|
|
in the thick of it |
- [ADV] en civcivli zamanında, en heyecanlı yerinde, tam ortasında
|
|
that's a bit thick |
|
|
through thick and thin |
|
|
thick skin |
- [N] aldırış etmeyen, duyarsız
|
|
thick with |
|
|
thick with snow |
|
|
thin-skinned |
{'ɵın,skınd}
- [A] ince derili, duyarlı, duygulu, hassas
|
|
be as thick as thieves |
k. dili sıkı fıkı olmak, canciğer kuzu sarması olmak. |
|
be thick with |
1. ile kaplı olmak: This table´s thick with dust. Bu masa toz içinde. The courtyard was thick with smoke. Avlu duman içindeydi. 2. çok miktarda bulunmak, kaynamak: The house was thick with fleas. Ev pire kaynıyordu. 3. k. dili ile sıkı fıkı/çok samimi olmak. |
|
in the thick of the battle |
muharebenin en şiddetli yerinde. |
|
It´s a bit thick of you to ask me to do this, isn´t it? |
İng., k. dili Benden bunu istemen biraz fazla, değil mi? |
|
keep one´s eyes open/peeled/skinned |
gözünü açmak, gözünü dört açmak, tetikte olmak. |
|
|
|