Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
hard-mouthed {,hɑ:rd'maʋðd}
  • [A] gemlenemeyen, dizginlenemez, inatçı, dik başlı

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
drive a hard bargain
  • [ID] sıkı pazarlık etmek
bear hard on
  • [V] ağır gelmek, yük olmak
bell-mouthed {'bel,maʋɵt}
  • [A] çan ağızlı
hard biscuit
  • [N] peksimet
hard case
  • [N] mesele: zor mesele, şey: zorlu şey, ceviz: çetin ceviz, tip: zorlu tip
hard cheese!
  • [INTRJ] senin bileceğin iş!, beni ilgilendirmez!
hard cider
  • [N] elma suyu, şarap: elma şarabı
hard currency
  • [N] sağlam para, tedavüldeki para, para dolaşımı
hard cyder
  • [N] elma suyu, şarap: elma şarabı
die-hard Dinle! {'daıhɑ:rd}
  • [A] inatçı, dokuzcanlı, gerici, tutucu
  • [N] inatçı, dik kafalı kimse, eski kafalı kimse, tutucu kimse, dokuzcanlı şey
hard-boiled egg
  • [N] yumurta: haşlanmış katı yumurta, yumurta: katı yumurta
fallen on hard times
  • [A] düşkün
flannel-mouthed
  • [A] ağzı kalabalık
foul-mouthed {'faʋl,maʋðd}
  • [A] ağzı bozuk, küfürbaz
full-mouthed {,fʋl'maʋðd}
  • [A] dişleri tam, büyük ağızlı, koca sesli
hard Dinle! {hɑ:rd}
  • [A] nasırlı, sert, katı, ağır, çetin, zor, sağlam, dayanıklı, güç, şiddetli, ekşi, ekşimiş, sıkı
  • [ADV] zorla, sıkı, sert, aşırı, yakın, yanında
  • [N] sert penis
become hard
  • [V] sertleşmek, pekişmek
get a hard on
  • [N] kalkmak
  • [V] sertleşmek
have a hard on
  • [N] kalkmak
  • [V] sertleşmek
The ground's too hard.
  • [PHR] sert: Yer çok sert.

Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar Yukarı
hard worker
1. someone who works as hard as a slave.
hard disk hard disk
hard sürücü hard drive