İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
front |
{frʌnt}
- [A] ön, öndeki, cüret
- [N] ön, ön taraf, yüz, cephe, paravan kişi, paravan şirket, alın, sima, yüzsüzlük, utanmazlık, arsızlık
- [V] bakmak, dönmek, yönelmek, karşı olmak, önderlik etmek, yol göstermek, cephesini düzenlemek
|
|
front |
i.
s.
f. ön, baş; ön taraf, ön saf; {bir arsanın} yol kenarı; birleşik hareket grubu, cephe; hareket sahası, mücadele alanı; başkan, sözcü; gizli maksatları örtmek için kullanılan kurum veya şahıs; cüret; takdir; {otelde} sıra kendisinde olan vale; {meteor}. {soğuk veya sıcak} hava bölgesinin ön cephesi; kolalı gömlek göğüslüğü;
s. öndeki;
f. yönelmek; karşı gelmek; karşılamak.front bench {ing}. {pol}. {Parlamentoda} ön sıralar, parti liderleri. front line {ask}. cephe. front matter {matb}. kitabın asıl metinden önceki sayfaları. front office başmüdürlük. front page baş sayfa. go to the front cepheye gitmek. present a bold front cesaret göstermek. |
|
front |
i. 1. ön; ön cephe; ön taraf. 2. {savaşta} cephe. 3. {havaya ait} cephe. 4. {göl, deniz v.b.´ne ait} kıyı, kenar.
s. ön, öndeki.
f. on -e bakmak. |
|
front |
front
fr^nt
İsim
* ön; ön cephe; ön taraf.
* {savaşta} cephe.
* {havaya ait} cephe.
* {göl, deniz v.b.'ne ait} kıyı, kenar.
Sıfat
* ön, öndeki.
Fiil
* [on] -e bakmak. |
|
front |
ön, baş; ön taraf, ön saf; {bir arsanın} yol kenar |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
Is the dining car at the front or rear of the train? |
- [PHR] vagon: Yemekli vagon trenin önünde mi arkasında mı?
|
|
cold front |
|
|
front-end collision |
- [N] çarpışma: önden çarpışma
|
|
be in the front |
|
|
Can you cut a little more off the front? |
- [PHR] ön: Önümü biraz daha kısaltır mısınız?
|
|
in front of |
- [PREP] önünde, karşısında
|
|
front bench |
- [N] avam kamarasında bakanlar sırası, ön sıralar
|
|
front-bencher |
{,frʌnt'bentʃər}
- [N] ileri gelenler, önde gelenler
|
|
front door |
- [N] ön kapı, sokak kapısı
|
|
front drive |
|
|
front for |
- [N] ön tarafı oluşturmak, paravanlık etmek
|
|
front line |
{,frʌnt'laın}
|
|
front-line |
{,frʌnt'laın}
- [A] cephede görevli, cephe
|
|
front man |
|
|
front on to |
- [N] bakmak, bakıyor olmak, karşı olmak
|
|
front page |
|
|
front-runner |
{frʌnt'rʌnər}
- [N] rekortmen, favori, şansı en yüksek aday
|
|
front sight |
- [N] arpacık, tüfek arpacığı
|
|
front view |
- [N] önden görünüş, ön tarafın görünüşü
|
|
plant oneself in front of smb. |
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
popular front |
1. a leftist coalition organized against a common opponent. |
|
|
|