İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
I would like two bars of plain chocolate. |
- [PHR] çikolata: İki paket sade çikolata rica ediyorum.
|
|
plain chocolate |
- [N] çikolata: sade çikolata
|
|
dealing |
{'di:lıŋ}
- [N] ilişki, iş, muamele, alışveriş, davranış, dağıtma
|
|
double-dealing |
{,dʌbəl'di:lıŋ}
- [A] aldatıcı, sahte, iki yüzlü
- [N] iki yüzlülük, dolandırıcılık
|
|
in plain English |
- [ADV] açıkçası, sözünü sakınmadan, dobra dobra
|
|
as plain as a pikestaff |
- [A] apaçık, bariz, besbelli
|
|
plain |
{pleın}
- [A] sade, süssüz, yalın, düz, desensiz, gösterişsiz, çirkin, açık, net, dürüst, su katılmamış, engebesiz
- [ADV] sade bir biçimde, yalın bir dille
- [N] düzlük, ova
|
|
I'm afraid this tie is too plain. |
- [PHR] sade: Üzgünüm, bu kravat çok sade.
|
|
in plain language |
|
|
in plain words |
|
|
the plain truth |
|
|
plain clothes |
{,pleın'kləʋz}
|
|
plain-clothes man |
|
|
plain dealing |
- [N] dürüst davranış, dürüst iş
|
|
plain folly |
- [N] su katılmamış aptallık
|
|
plain knitting |
|
|
plain paper |
|
|
plain sailing |
- [N] tereyağından kıl çeker gibi iş, basit iş
|
|
plain sewing |
|
|
plain spoken |
{,pleın'spəʋkən}
|
|
|
|