İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
| all-time high |
|
|
| High Court |
|
|
| of high degree |
- [ADV] yüksek dereceli, yüksek rütbeli
|
|
| in high dudgeon |
- [N] hiddetli, tepesi atmış
|
|
| hold in high esteem |
- [V] saygı: büyük saygı göstermek, büyük sevgi beslemek
|
|
| hold in high estimation |
- [V] saygı: büyük saygı göstermek
|
|
| explosive |
{ık'spləʋsıv}
- [A] patlayıcı, patlamaya ait, patlamaya hazır, çileden çıkaran, tartışmalı
- [N] patlayıcı madde
|
|
| high favor |
|
|
| in high feather |
|
|
| high fever |
|
|
| high flier |
- [ID] gözü yükseklerde olan kimse
|
|
| fly high |
- [ID] gözü yükseklerde olmak, yüksekten uçmak
|
|
| with a high hand |
|
|
| high heel |
|
|
| high |
{haı}
- [A] yüksek, yukarı, uyuşturucu almış, üst, büyük, şiddetli, aşırı, önemli, soylu, yüce, ileri, üstün, neşeli, sarhoş, uçmuş, esrarın etkisinde
- [ADV] yüksekte, yükseğe, lüks içinde
- [N] yüksek yer, yüksek basınçlı bölge, büyük vites, rekor, zirve, uçma, lise
|
|
| getting high |
|
|
| pay high |
- [V] fazla ödemek, pahalıya mâletmek
|
|
| play high |
|
|
| shift into high |
|
|
| the most high |
- [N] yüce tanrı, cenâbı hak
|
|
|
|