Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
head Dinle! {hed}
  • [A] baş, baş ile ilgili, baştaki
  • [N] ana, baş, kafa, akıl, kelle, reis, başkan, şef, lider, müdür, yönetici, tepe, zirve, tura, köpük, kaymak, pınar başı, konu başlığı, konu, uç kısım, kişi, kişi başı, adam başı
  • [V] başında olmak, başı çekmek, yönetmek, kullanmak, yönlendirmek, gitmek, yönelmek, baş vermek
head s. baş, başta olan; başa ait.

f.
1. {bir şeyin} başkanlığını yapmak/başkanı olmak: Who heads this outfit? Buranın başkanı kim?
2. -in birincisi olmak: She headed her class. Sınıfının birincisiydi.
3. for -e gitmek; -in istikametini tutmak, -e doğru gitmek: You´re heading for trouble. Bu gidişle başın belaya girecek.
4. towards -e doğru yöneltmek: Head your horses towards Kangal! Atlarınızı Kangal´a sürün!
head i.
1. baş; kafa; kelle.
2. şef, baş, başkan: the head of the math department matematik bölümü başkanı.
3. baş yer, baş taraf, ön taraf, baş: Go to the head of the line. Sıranın başına geç. She was at the head of the stairs. Merdivenlerin başındaydı.
4. {sebzede} baş: She bought two heads of cabbage. İki baş lahana aldı.
5. kaynak, memba, baş.
6. baş, üst kısım: the head of a nail çivinin başı.
7. akıl, kafa: Use your head. Kafanı kullan.
8. {çoğ. head} baş: fifty head of cattle elli baş sığır.
9. {ses aygıtında} {manyetik} kafa, başlık.
head {i.} {çoğ. heads} baş, kafa; kelle; reis, şef; baş yer, baş taraf, ön taraf; ekin başı, başak; madde, fıkra; kaynak, su başı, menba, pınar başı; zirve, şahika, doruk; akıl; manşet; konu; madeni paranın resimli yüzü {tura}; göbek; bira köpüğü; birikmiş basınç; enerji sağlanan suyun düşme yüksekliği; {coğr.} burun; {den.} seren yakası; {den.}, yüznumara; {den.}, pruva; A.B.D.,, argo esrar düşkünü; {çoğ. head} baş: fifty head of cattle elli baş sığır. head and shoulders above çok daha iyi. Heads I win, tails you lose Ne olursa olsun ben kazanacağım, sen kaybedeceksin. head money adam başına verilen vergi; bir düşmanın kellesinin getirilmesi karşılığında verilen para. head of steam buhar basıncı; {k.dili} şevk, gayret, hırs. Heads or tails? Yazı mı tura mı? head over heels tepetaklak perende atma; adamakıllı. head over heels in love sırılsıklam âşık. head shop hipilere tütsü ve renkli afişler gibi eşya satan dükkân. head tone {müz.} kafasesi. Heads up! A.B.D., {k.dili} Dikkat! Yukarıya dikkat! head wind {den.} pruva rüzgârı. a crowned head kral; kraliçe. bring to head karar noktasına getirmek, meydana çıkarmak, buhrana sebep olmak. from head to foot baştan başa, baştan ayağa, tepeden tırnağa kadar. give a horse his head dizginleri boşaltmak. go to ones head başını döndürmek, aklını başından almak; burnu büyümek. hang veya hide ones head utanmak, başını önüne eğmek. I cant make head or tail of it Hiç bir şey anlayamıyorum. It cost him his head Hayatına mal oldu. keep ones head soğukkanlılığını muhafaza etmek, kendine hâkim olmak. keep ones head above water yüzer durumda tutmak; borca girmemek, ayağını yorganına göre uzatmak .Iose ones head kendinden geçmek, aklı başından gitmek, şaşırmak; boynu vurulmak. make head against güçlükler karşısında ilerlemek. off ones head, out of ones head {k.dili} deli, çıldırmış zıvanadan çıkmış, kaçık. over ones head anlaması zor; yapabileceğinin üstünde; daha yüksek bir makama {baş vurma}. put their heads together baş başa verip düşünmek. put something out of ones head unutmak veya unutturmak. rocks veya holes in the head argo delilik, çatlaklık. take it into ones head aklına koymak, tasarlamak. talk ones head off bir kimsenin kafasım şişirmek. the crown of the head başın tepesi. The song runs in my head şarkı aklıma takıldı. turn ones head överek gururlan- dırmak. under the head of başlığı altında, maddesinde. yell ones head off şiddetle ve durmadan azarlamak .
head {s.} baş, başta olan; başa ait. head sea {den.}, baş denizleri, önden gelen dalgalar.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
acid-head
  • [N] lsd bağımlısı, uyuşturucu bağımlısı {l.s.d.}
beat smth. into smb.'s head
  • [ID] kafasına sokmak, beynine işlemek
go boil your head!
  • [INTRJ] defol!, git başımdan!
gilt-head bream
  • [N] çipura
bullet-head {'bʋlıt,hed}
  • [N] inatçı, küçük yuvarlak baş
clap a hat on one's head
  • [V] şapkayı kafasına geçirmek
have one's head in the clouds
  • [ID] aklı bir karış havada olmak, dalgın olmak, hayâl aleminde olmak
heap coals of fire on one's head
  • [ID] kötülüğe iyilikle karşılık vermek
curly-head {'kɜ:rlı,hed}
  • [N] kıvırcık
death's head {'deɵshed}
  • [N] kurukafa, kurukafa şekli, pervane: bir tür pervane
die head
  • [N] kalıp aynası
fall head over heels
  • [V] tepetaklak düşmek
fountain-head {'faʋntən,hed}
  • [N] kaynak, pınar başı, asıl
back of the head
  • [N] ense, başın arkası
bite smb.'s head off
  • [ID] başının etini yemek
by head and shoulders
  • [ADV] yaka paça, omuz seviyesinden
come to a head
  • [V] baş vermek, çıkmak, sona ermek, doruğa ulaşmak
enter one's head
  • [V] aklına gelmek
get it into one's head
  • [V] kafasına koymak
give smb. head
  • [ID] ağzına vermek, şeyini ağzına vermek