İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
half |
{hæf}
- [A] yarım, yarı, buçuk
- [ADV] yarı, yarı yarıya, hemen hemen, neredeyse
- [N] yarım, buçuk, yarı, devre, yarı saha
|
|
half |
çoğ. halves {hävz}
i. yarım, yarı: Two halves make a whole. İki yarım bir bütün eder. half an apple yarım elma. Half the students have come. Öğrencilerin yarısı geldi.
s. buçuk; yarı, yarım: one and a half kilos bir buçuk kilo. a half page yarım sayfa.
z. yarı, yarı yarıya: He half filled my glass. Bardağımı yarı yarıya doldurdu. |
|
half |
{s.}, {z.}, {i.} yarım {for less than one}; buçuk {for more than one}; {z.} yarı, yarı yarıya; kısmen; {i.} yarı. half binding arkasıyla köşeleri deri ve yanları kâgıt veya bez cilt. half blood melez, yarım kan. half brother üvey erkek karde, anne veya babası bir olan erkek kardeş. half crown iki buçuk şilin değerinde eski ingiliz gümüş parası. half gainer balıklama dalış. half hitch dülger bağı bir volta, sade ilmik. helf holiday yarım gün tatil, öğleden sonra tatil. half life {fiz.} radyoaktif bir maddenin yarısının kaybolması için gerekli olan müddet, yarılanma süresi. half measures yeterli olmayan tedbirler. half mourning yarı matem elbisesi, matem süresinin sonunda giyilen grili veya beyazlı elbise. half nelson spor boyunduruk. half note {müz.} ikilik nota, beyaz nota. half pay yanm maaş; açıkta bekleme maaşı. half pint bir bardaklık öIçü; ABD, argo kısa boylu adam. half seas over sarhoş. half sister üvey kız kardeş. half sole gizli pençe, yanm pençe .half time haftaym, ara; yanm günlük {çalışma}. at half cock tetiği yan çekilmiş halde; çileden çıkmış halde, tepesi atmış olarak. better half eş {kadm veya erkek}. by half çok fazla. cut in half, cut into halves yarıya bölmek .do a thing by halves bir işi yanm yamalak yapmak. go halves yarı yarıya böIüşmek. go off halfcocked {k.dili} tedariksiz gitmek. have half a mind meyilli olmak. It is half past one. Saat bir buçuk. not half bad hiç de fena olmayan. |
|
half |
half
häf
İsim C)halves
* yarım, yarı:
Two halves make a whole.
İki yarım bir bütün eder.
half an apple
yarım elma.
Half the students have come.
Öğrencilerin yarısı geldi.
Sıfat
* buçuk; yarı, yarım:
one and a half kilos
bir buçuk kilo.
a half page
yarım sayfa.
Zarf
* yarı, yarı yarıya:
He half filled my glass.
Bardağımı yarı yarıya doldurdu. |
|
half |
yarım {for less than one}; buçuk {for more than on |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
half as much again |
|
|
half board |
- [N] pansiyon: yarım pansiyon {YP}, modifiye edilmiş Amerikan planı {M.A.P.}
|
|
center half |
|
|
at half cock |
- [A] yarı kurulu, hazırlıksız
|
|
It is half past eleven. |
- [PHR] on bir: On bir buçuk.
|
|
better half |
|
|
It is half past two. |
|
|
my better half |
|
|
not half bad |
- [A] hiç fena değil, hiç fena olmayan
|
|
half-and-half |
{,hæfən'hæf}
- [A] yarı yarıya
- [ADV] yarı yarıya
- [N] yarı yarıya karışım
|
|
half an hour |
|
|
half-baked |
{,hæf'beıkt}
- [A] yarı pişmiş, acemi, deneyimsiz, aptalca, düşüncesiz, çiğ
|
|
half-bred |
{'hæfbred}
|
|
half-breed |
{'hæfbri:d}
- [A] melez, kırma
- [N] melezleme
|
|
half-brother |
{'hæf,brʌðər}
|
|
half-cast |
|
|
half-caste |
{'hæfkæst}
|
|
half-cloth |
- [A] pamuk ve keten karışımı
|
|
go off at half-cock |
- [ID] tepesi atmak, sinirlenmek, çileden çıkmak, yolunu şaşırmak
|
|
half-dozen |
{hæf'dʌzən}
|
|
|
|