Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
carry Dinle! {'kærı}
  • [N] menzil, golfte topun vurulmadan önceki gidişi, karadan yapılan kayık taşımacılığı
  • [V] çakmak, taşımak, nakletmek, götürmek, çekmek, bulundurmak, getirmek, sevketmek, sağlamak, kaldırmak, elde etmek, başarı kazanmak, satış: satışa sunmak, yayımlamak, geçirmek, taşıyıcılık yapmak, menzili olmak
carry f. taşımak; nakletmek; götürmek; çekmek; sürüklemek; -e hamile olmak; desteğini kazanmak; zaptetmek; satışa arzetmek; elde etmek; devam ettirmek; {mat}. geçirmek; menzili olmak; {mecliste}. kabul edilmek; taşıyıcı vazifesi görmek; atıcı veya fırlatıcı kuvveti olmak {top} ; uzaktan duyulabilir olmak {ses} ; {başını} dik tutmak. carry a motion bir teklifi onaylamak. carry away asker olmak; silâh taşımak. carry away götürmek; büyülemek, meftun kılmak. carry coals to Newcastle Mısıra pirinç götürmek. carry conviction inandırıcı vasıfta olmak. carry forward ilerletmek; {hesabı} yeni sayfaya nakletmek, yeni devre nakletmek. carry off kapıp götürmek, kaçırmak; öIümüne sebep olmak; başarmak; cesurca karşılamak; kazanmak {ödül}. carry on devam etmek, devam ettirmek; deli gibi davranmak; ile meşgul olmak, idare etmek; flört etmek. carry out başarmak; tamamlamak; icra etmek. carry over aktarmak; tehir etmek. carry the day yenmek. carry three {mat}. elde var üç {toplama ve çarpmada}. carry through bitirmek, sonuçlandırmak. carry weight ağır basmak. carrying charge taksitli satışlarda ödenen faiz.
carry f.
1. taşımak: Carry her on your back! Onu sırtında taşı! This truck can carry a load of twenty tons. Bu kamyon yirmi tonluk bir yük taşıyabilir.
2. götürmek: Will you carry me to the station? Beni gara götürür müsün? He screamed and shouted as they carried him out of the courtroom. Onu mahkemeden çıkarırlarken bağırıp çağırıyordu. The wind can carry these seeds for miles. Rüzgâr bu tohumları kilometrelerce öteye götürebilir.
3. üzerinde {bir şey} taşımak: He´s started to carry a gun. Silah taşımaya başladı.
4. stokunda {bir şeyi} bulundurmak: We don´t carry pineapples. Bizde ananas bulunmaz.
5. mat. {toplama ve çarpma işlemlerinde} {sayıyı} {sonraki basamağa} geçirmek: Carry one. Elde var bir.
6. gazet., TV, radyo {bir olayı} yayımlamak.
7. {ses} uzaklardan duyulabilmek.
carry elde
carry car.ry ker'i Fiil * taşımak: Carry her on your back! Onu sırtında taşı! This truck can carry a load of ten tons. Bu kamyon on tonluk bir yük taşıyabilir. * götürmek: Will you carry me to the station? Beni gara götürür müsün? He screamed and shouted as they carried him out of the courtroom. Onu mahkemeden çıkarırlarken bağırıp çağırıyordu. The wind can carry these seeds for miles. Rüzgâr bu tohumları kilometrelerce öteye götürebilir. * üzerinde {bir şey} taşımak: He's started to carry a gun. Silah taşımaya başladı. * stokunda {bir şeyi} bulundurmak: We don't carry pineapples. Bizde ananas bulunmaz. Matematik * {toplama ve çarpma işlemlerinde} {sayıyı} {sonraki basamağa} geçirmek: Carry one. Elde var bir. journalism, television, radio * {bir olayı} yayımlamak. * {ses} uzaklardan duyulabilmek.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
carry the bat
  • [ID] oyun dışı kalmamak {kriket}
carry away the bell
  • [ID] yenmek, alt etmek, kazanmak
carry the can
  • [ID] suçu üstlenmek, kabahati üzerine almak
carry away
  • [V] götürmek, taşımak, alıp götürmek, ayartmak, coşturmak, heyecanlandırmak
carry forward
  • [V] devam etmek, ilerletmek, nakletmek {hesap}
carry-forward {'kærı,fɔ:rwərd}
  • [N] nakli yekun, devreden toplam
carry off
  • [V] öldürmek, ölümüne yol açmak, iletmek, kazanmak, hakkından gelmek, kapıp kaçırmak
carry on
  • [V] devam ettirmek, sürdürmek, peşini bırakmamak
carry-on Dinle! {'kærı,ɒn}
  • [A] el
Do you have any carry-on baggage?
  • [PHR] alacak: Yanınıza alacağınız bir şey var mı?
I have two carry-on pieces.
  • [PHR] taşımak: Yanımda iki parça eşya taşıyacağım.
You have too much carry-on baggage.
  • [PHR] taşımak: Yanınızda taşımak için çok fazla şey almışsınız.
carry-on pieces
  • [N] taşımak: parça eşya taşıyacağım, bagaj: el bagajı
carry out
  • [V] uygulamak, gerçekleştirmek, başarmak
carry over
  • [V] nakletmek {hesap}, gelmek, devam etmek, ertelemek
carry things too far
  • [V] abartmak
carry through
  • [V] gerçekleştirmek, yerine getirmek, sonuca ulaştırmak, bitirmek, başarmak
carry to excess
  • [V] abartmak, abartmak: fazla abartmak
carry two
  • [N] elde var iki
cash and carry {,kæʃən'kærı}
  • [ADV] peşin ödeyerek
  • [N] peşin ödeyerek hemen teslim alma, peşin satış mağazası