İngilizce » Türkçe  |
Yukarı  |
blow |
{bləʋ}
- [N] esinti, rüzgâr, üfleme, çalma, övünme, yüksekten atma, yumruk, darbe, hamle, şanssızlık, felâket, şok
- [V] esmek, körüklemek, üflemek, çalmak, soluk soluğa kalmak, solumak, su fışkırtmak {balina}, fışkırmak, patlamak, atmak {sigorta}, uçurmak, yelpazelemek, çarçur etmek, kaçırmak {fırsat}, kaçmak, çiçek açmak, çiçeklenmek, küfretmek, kahretmek
|
|
blow |
i. darbe, vuruş. |
|
blow |
i. darbe, vuruş; hamle, saldırı; ani gelen bela, felaket; rüzgar, şiddetli esinti; k.dili övünme, yüksekten atma. at one blow bir hamlede. come to blows kavgaya tutuşmak. |
|
blow |
f. esmek; üflemek; rüzgara kapılmak, rüzgarla sürüklenmek; çalmak, çalınmak, ses vermek; solumak, nefes nefese kalmak; k.dili övünmek, yüksekten atmak; A.B.D., {argo} ayrılmak, defolmak; üfleyerek itmek;{cama} üfleyerek şekil vermek;{atı} yorgunluktan çatlatmak; {sinek} ette yumurtlamak; A.B.D., {argo} bol bol harcamak, çarçur etmek. blow a fuse sigorta atmak; {argo} tepesi atmak .blow great guns fırtına halinde esmek {rüzgar} blow hot and cold k.dili kararsız olmak, duraksamak. blow in k.dili ansızın gelmek, düşmek; mad. yakmak {ocak} blow off istim salıvermek; {argo} hiddetle parlamak. blow out üfleyip söndürmek; patlamak {lastiği}; dinmek {fırtına}; atmak {sigorta}; üfleyip pisliğini çıkarmak. blow over dinmek {fırtına}; unutulmak, geçmek. blow up şişirmek; havaya uçurtmak, patlatmak; foto. buyütmek, agrandisman yapmak; patlamak, infilak etmek; patlak vermek {fırtına}; k.dili çok kızmak, parlamak, tepesi atmak. blow ones own horn argo övünmek, kendini methetmek. blow ones stack {argo} kendinden geçmek. Ill be blowed! k.dili Hayret! |
|
blow |
blow
blo
Fiil (D) blew, blown
* esmek.
* üflemek.
* uçurmak; uçmak:
The wind has blown off the chimney cowl.
Rüzgâr bacanın külahını uçurdu.
* solumak.
Konuşma dili
* {parayı} savurmak; {paranın hepsini} harcamak.
Konuşma dili
* {fırsatı} kaçırmak. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
a solid blow |
- [N] sağlam vuruş, sert yumruk
|
|
go for a blow |
|
|
make blow up |
|
|
with a sharp blow |
|
|
blow about |
|
|
blow away |
|
|
blow down |
|
|
blow-dry |
{'bləʋ,draı}
- [V] fön çekmek, saç kurutma makinesi ile kurutmak
|
|
Please blow-dry my hair. |
- [PHR] fön çekmek: Saçıma fön çekin lütfen.
|
|
blow in |
- [V] aniden gelmek, damlamak, çıkagelmek, içeri doldurmak {rüzgâr}
|
|
blow it! |
- [INTRJ] kahretsin!, lanet olsun!
|
|
blow one's nose |
|
|
blow one's top |
- [ID] tepesi atmak, öfkelenmek
|
|
blow out |
{'bləʋ,aʋt}
- [V] patlamak {lastik}, püskürmek, üflemek, atmak {sigorta}, dinmek {fırtına}, üfleyip söndürmek {mum}
|
|
blow-out |
{'bləʋaʋt}
- [N] patlama, hava kaçırma, öfkelenme, kudurma, eğlence, cümbüş, alem
|
|
blow up |
- [V] şişirmek, havaya uçurmak, tahrip etmek, patlatmak, büyütmek (fot.), azarlamak, patlamak, havaya uçmak, infilak etmek, öfkelenmek, tepesi atmak, patlak vermek, kopmak {fırtına}
|
|
blow with bellows |
|
|
blow away the cobwebs |
- [N] zindeleşmek, pasını atmak
|
|
Please cut and blow-dry my hair. |
- [PHR] kestirmek: Saçımı kestirmek ve fön çektirmek istiyorum.
|
|
deal a blow at smb. |
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
strike a blow |
1. affect adversely; "The court ruling struck a blow at the old segregation laws". |
|
|
|