İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
strike |
{straık}
- [N] grev, çalma, vurma, vuruş, vurgun, petrol bulma, maden bulma, beklenmedik başarı, hava saldırısı, nükleer saldırı
- [V] basmak {çalgı, para}, hesap bakiyesini tespit etmek, vurmak, çarpmak, isabet etmek, indirmek, çakmak, işlemek, gözüne ilişmek, yeretmek, etki bırakmak, izlenim bırakmak, gibi gelmek, bulmak, çalmak {saat}, gelip çatmak, kök salmak, yolunu tutmak, grev yapmak, çıkarmak, takınmak, sokmak {yılan}
|
|
strike |
f. {struck; struck veya nad., A.B.D. stricken} vurmak, çarpmak, darbe indirmek; yumruk atmak; çakmak; çatmak; basmak, darbetmek; çalmak {saat}; gelmek, bulmak, ulaşmak; dolu zahire ölçüsünü bir tahta parçasıyla silip düzeltmek; akdetmek, kararlaştırmak; zihninde yer etmek, etkilemek, dikkatini çekmek; den. indirmek, mayna etmek {bayrak}, arya sancak etmek; poz almak; ilerlemek; birdenbire bulmak; grev yapmak; kök sürmek, tutmak {bitki}. strike camp çadırı bozmak. strike down darbeyle yere yıkmak; aciz bırakmak. strike dumb şaşırtmak. strike hands pazarlık şartlarını kabul ederek el sıkışmak. strike home etkilemek, tesirli olmak. strike it rich k.dili. beklenmedik bir gelire erişmek. strike off veya from çıkarmak, ayırmak, kesmek. strike out karalayarak çıkarmak; işe koyulmak; beysbol üç kere topa vuramayınca oyun harici olmak. strike the set sahne donatımım boşaltmak. strike up çalmaya başlamak. strike up a friendship dostluk kurmak. It strikes me Bana öyle geliyor ki. |
|
strike |
i. vurma, çarpma; grev; umulmadık bir yerde zengin maden filizi bulma; dolu kilenin üstünü silip düzeltecek alet; üstünlük, mükemmellik; doluluk; jeol. bir tabakanın yatay yönü; bir defada darbedilen sikke miktarı; k.dili. anı başarı, büyük vurgun; bowling oyununda ilk vuruşta bütün kukaları devirme; {beysbol} topa vuramayış; çarpma {balık}. strikebreaker
i. grev bozguncusu. strike three {beysbol} üçüncü vuramayış; başarısızlık .general strike genel grev on strike grev halinde. sympathy strike sempati grevi. |
|
strike |
i. 1. grev. 2. ask. saldırı, vuruş: air strike havadan vuruş. 3. keşif, keşfetme. |
|
strike |
f. {struck, struck/strick.en} 1. vurmak. 2. çarpmak: The ship struck the iceberg. Gemi aysberge çarptı. 3. {yıldırım} düşmek. 4. {kibriti} çakmak, yakmak: Strike a match! Kibrit çak! He struck the match on the rock. Kibriti taşa sürterek yaktı. 5. {piyanonun/daktilonun tuşlarına} basmak. 6. {saat} {belirli bir zamanı} çalmak: The clock´s struck one. Saat biri çaldı. 7. {birinde} izlenim bırakmak: How does this idea strike you? Bu fikir sende nasıl bir izlenim bıraktı? 8. {madeni parayı} basmak. 9. grev yapmak. 10. birdenbire {birinin} aklına gelmek; birdenbire anlamak: It suddenly struck me that I was right. Birdenbire haklı olduğumu anladım. 11. into {bir şeyi} {başka bir şeye} saplamak, vurmak. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
strike an attitude |
- [V] tavır takınmak, poz yapmak
|
|
strike an average |
|
|
strike a balance |
- [V] bilanço çıkarmak, uzlaşmak, anlaşmaya varmak
|
|
strike a bargain |
- [V] anlaşmak {pazarlık}, pazarlıkta anlaşmak, fiyatta anlaşmak
|
|
Does that strike a chord? |
- [PHR] hatırlatmak: Bu bir şey hatırlatıyor mu?
|
|
strike the right chord |
- [ID] can alıcı noktaya dokunmak, hassas yönünü bulmak
|
|
general strike |
|
|
hunger strike |
{'hʌŋgərstraık}
|
|
lightning strike |
{'laıtnıŋ,straık}
- [N] ani grev, yıldırım harekâtı
|
|
strike a match |
|
|
strike pay dirt |
- [ID] kâra geçmek (Amer.), başarı kazanmak (Amer.)
|
|
sit-down strike |
- [N] oturma eylemi, oturma grevi
|
|
strike a snag |
- [V] engelle karşılaşmak, pürüzle karşılaşmak
|
|
strike up a song |
|
|
be on strike |
- [V] grevde olmak, grev yapmak
|
|
go on strike |
- [V] greve gitmek, grev yapmak
|
|
stay-down strike |
- [N] oturma eylemi, oturma grevi
|
|
stay-in strike |
- [N] eylem: işyerinden çıkmama eylemi, oturma: işyerinde oturma eylemi
|
|
strike against |
|
|
strike back |
- [V] karşılık vermek, geri vurmak
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
strike a blow |
1. affect adversely; "The court ruling struck a blow at the old segregation laws". |
|
strike down |
1. cause to die, especially suddenly; "The disease struck down many young men in the village". 2. declare null and void; make ineffective; "Cancel the election results"; "strike down a law". . cause to die, especially suddenly; "The disease struck down many young men in the village". . cause to fall by or as if by delivering a blow; "strike down a tree"; "Lightning struck down the hikers". |
|
|
|