İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
spread |
{spred}
- [A] yayılmış, dağılmış, genişlemiş, açık, iyice açılmış, sürülen, gergin
- [N] yayılma, genişleme, dağılma, bulaşma, yayılım, genişlik, açıklık, ara, uzatma, şişmanlık, örtü, ekmeğe sürülen şey, ziyafet, şölen, kâr oranı, aynı konuyu yazan karşılıklı iki sayfa {gazete}, sapma {balistik}
- [V] yaymak, sürmek, sermek, açmak, uzatmak, döşemek, iki yana açmak
|
|
spread |
f. {spread} 1. yaymak; sermek; yayılmak: Spread that rug on the ground. O halıyı yere yay. The news is spreading. Haber yayılıyor. 2. {gübre v.b.´ni} {tarlaya} dökmek. 3. {bir şeyi} {başka bir şeyin üstüne} sürmek. 4. {sofrayı} kurmak. |
|
spread |
i. 1. yayılma. 2. iki uç arasındaki genişlik/uzunluk: What´s the spread of this tree? Bu ağacın dallarının yayıldığı alan ne kadar? What is the spread of this eagle´s wings? Bu kartalın kanat uzunluğu ne kadar? These grades show a wide spread. Bu notların en küçüğüyle en büyüğü arasında epey fark var. 3. çiftlik. 4. k. dili zengin bir sofra. 5. {gazetede bir konu veya ilana ayrılan} yer. 6. {ekmek v.b.´ne kolayca sürülen} spred, ezme. 7. yatak örtüsü. |
|
spread |
f. {spread} yaymak, sermek, açmak; alabildiğine açmak; dağıtmak, saçmak, neşretmek; sirayet ettirmek, bulaştırmak; ayırmak; üzerine sermek, kaplamak; sürmek; kurmak {sofra}; teferruatıyla meydana koymak veya kaydetmek; uzatmak; yayılmak, serilmek; dağılmak, saçılmak, neşrolunmak; yayılmak, şayi olmak; sirayet etmek, bulaşmak; birbirinden ayrılmak. spread oneself iyi tesir bırakmaya çalışmak. spread oneself thin kudretinden fazla iş yüklenmek. |
|
spread |
i. yayılma; saha, vüsat; ortu {sofra veya yatak için}; k.dili. ziyafet; ekmek üzerine sürülen yiyecek; gazetede aynı konuyu ele alan karşılıklı iki sayfa. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
spread abroad |
- [V] yaymak {dedikodu vb.}, herkese yaymak
|
|
spread eagle |
{'spred,i:gəl}
- [N] gergin kanatlı kartal, aşırı milliyetçilik, şovenizm, el ve ayaklarını birbirine değdirme {buz pateni}
|
|
spread-eagle |
{'spred,i:gəl}
- [A] abartılı, şoven, aşırı milliyetçi
- [V] kol ve ayak bileklerini birbirine bağlamak
|
|
spread oneself |
- [V] kendini harcamak, yayılmak, para harcayarak etkilemeye çalışmak
|
|
spread out |
- [V] yaymak, açmak, sermek, ayırmak, yayılmak, genişlemek
|
|
spread out the table |
- [V] sofrayı kurmak, masayı kurmak
|
|
spread over |
|
|
spread thickly |
|
|
urban spread |
- [N] kentleşme: bozuk kentleşme
|
|
be spread-eagled |
kol ve bacakları yana açılmış durumda yatmak. |
|
Equal spread of values in each range |
Her aralıktaki değerlerin eşit dağılımıyla |
|
error spread |
hataların yayılması |
|
error spread |
hataların yayılımı |
|
error spread |
hataların yayılması |
|
lay/spread/pour it on thick |
k. dili 1. fazlasıyla övmek. 2. fazlasıyla eleştirmek, {birinde} fazlasıyla kabahat bulmak. 3. fazlasıyla bahane ileri sürmek. |
|
spread its wings |
{kuş} kanatlarını açmak/germek. |
|
spread like wildfire |
büyük bir hızla yayılmak. |
|
spread o.s. thin |
k. dili bir sürü işle meşgul olmak, kırk tarakta bezi olmak. |
|
spread one´s arms wide |
kollarını alabildiğine açmak. |
|
spread out |
1. yayılmış. dağılmış. genişlemiş. açık. iyice açılmış. sürülen. gergin. yayılma. genişleme. dağılma. bulaşma. yayılım. genişlik. açıklık. ara. uzatma. şişmanlık. örtü. ekmeğe sürülen şey. ziyafet. şölen. kâr oranı. aynı konuyu yazan karşılıklı iki sayf. |
|
|
|