İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
spot |
{spɒt}
- [A] peşin para ile yapılan, hemen teslim edilen
- [N] nokta, benek, leke, puan, yer, olay yeri, ayıp, reklâm, reklâm spotu, azıcık miktar, zor durum, gece klübü, eğlence yeri, spot, sahne ışığı
- [V] benek yapmak, lekelemek, nokta yapmak, beneklemek, seçmek, ayırt etmek, görmek, tanımak, yerleştirmek, yerine koymak, yerini saptamak, lekelenmek, benek benek olmak
|
|
spot |
i.
s. yer, mevki, mahal; benek, nokta, leke; ayıp, leke; gölgebalığı, sarıağız, deniz güzeli, zool. Sciaena; projektör ışığı; kısa reklam; İng. bir miktar {içecek}; {argo} güç durum;
s. yerinde olan; peşin; ara sıra rasgele. spot ball siyah benekli beyaz bilye. spot cash peşin para. spot check ara sıra teftiş etme. spot weld elektrikle yapılan nokta kaynağı. hit the high spots k.dili. yalnız en önemli noktalara değinmek. hit the spot {argo} tam yerinde olmak. in a spot utandırıcı veya müşkül bir durumda. in spots ara sıra. on the spot hemen, derhal; hemen oracıkta, olay yerinde, vaka mahallinde; sorumlu; tehlikede; {argo} ölüm tehlikesinde. put on the spot hesap vermeye davet etmek; hesaplaşmaya çağırmak. soft spot zaaf, sevgi; zayıf nokta. ten spot onluk kâğıt para. ten spot of hearts iskambil kupanın onlusu. touch a sore spot en hassas noktaya dokunmak. X marks the spot. X olay yerini gösteriyor. |
|
spot |
f. {-ted, -ting} beneklemek, lekelemek, benek benek etmek; kirletmek, şerefini lekelemek; bulmak; tanımak; nişanalmak; yer yer dağıtmak: yerleştirmek; atamak; lekelenmek, benek benek olmak. |
|
spot |
i. 1. benek, nokta, puan. 2. leke. 3. yer: We chose a shady spot. Gölgeli bir yer seçtik. That city has long been a trouble spot. O şehir uzun zamandan beri karışıklıklara sahne oluyor. 4. sivilce. 5. İng. az bir miktar: a spot of azıcık, biraz. 6. projektör, ışıldak; spot, spot lamba. |
|
spot |
f. {
__ted,
__ting} 1. görmek; seçmek; farketmek, ayırt etmek. 2. lekelemek; leke yapmak. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
baby spot |
- [N] küçük projektör, ufak spot
|
|
beauty spot |
- [N] ben, güzellik beni, güzel manzaralı yer
|
|
black spot |
|
|
blind spot |
{'blaındspɒt}
- [N] kör nokta, anlaşılmayan nokta
|
|
heat spot |
{'hi:t,spɒt}
- [N] hararetten oluşan cilt kızarıklığı, ısıya hassas cilt bölgesi
|
|
hot spot |
- [N] sıcak bölge, sorunlu bölge, eğlence yeri, gece kulübü
|
|
inky spot |
|
|
johnny on the spot |
- [N] yardım: yardıma hazır kimse, hız: hızır gibi yetişen kimse
|
|
Do you have a more level spot? |
- [PHR] düzgün: Başka biraz düzgün yer var mı?
|
|
penalty spot |
- [N] penaltı noktası, yedi metre noktası {hokey}
|
|
plague spot |
- [N] veba lekesi, vebalı bölge, sorunlu bölge
|
|
the most sensitive spot |
|
|
sensitive spot |
|
|
shady spot |
|
|
sore spot |
|
|
in the spot |
|
|
on the spot |
- [A] tehlikede
- [ADV] olay yerinde, oracıkta, hemen
|
|
spot announcement |
- [N] reklâm spotu, kısa reklâm
|
|
spot ball |
- [N] siyah noktalı beyaz bilardo topu
|
|
spot business |
|
|
|
Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
|
|