İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
long |
{lɔ:ŋ}
- [A] uzun, uzun vadeli, büyük
- [ADV] uzun zamandır, epeydir, çoktan
- [N] uzun zaman, uzun süre, uzunluk, uzun ses
- [V] arzu etmek, özlemini çekmek, gözlemek, hasret kalmak, hasret olmak, özlemek, susamak, istemek, can atmak
|
|
long |
f. çok istemek, arzulamak, hasretini çekmek, özlemek. long for özlemek, arzulamak. long after a friend bir dostun özlemini çekmek. long for freedom hürriyet hasreti çekmek. I long to go Gitmeyi çok istiyorum. longing
i. hasret, özlem. longingly
z. hasretle, özlemle. |
|
long |
z. çok, pek: geç; müddetince, müddetine kadar, çok vakit, çoktan. |
|
long |
s.
i. uzun; uzun süren, yorucu;mesafece uzun; alışılmıştan uzun; şümullü, uzak {tarih};
i. {şiir} uzun hece. long division bak. division. long dozen on üç. Long Island New York eyaletinde bir adanın ismi. long johns A.B.D., k.dili uzun paçalı don. long jump uzun atlama. long measure uzunluk öIçüsü. long on mevcudu bol, fazlası olan. long shot kazanma ihtimali az bir teşebbüs veya bahis. long since çoktan beri, epey zamandır. long ton 1016 kiloluk ton. long view uzağı görüş, ilerisini görüş; planlamada ilerideki sonucu düşünebilme. a long face ekşi yüz, asık surat. a long head alışılmıştan uzun kafa; zekâ, akıl, anlayış. a long tongue uzun dil, colloq. dillidüdük. as long as mademki. so long as sürece. at long last en sonunda, nihayet. before long yakında, çabuk. in the long run nihayette, en sonunda. not by a long shot k.dili hiç. not by a long sight, not by a long ways katiyen. of long standing çok eski. the long and the short of it uzun lafın kısası, hulasa, doğrusu. longish
s. uzunca. |
|
long |
s. 1. uzun: a long corridor uzun bir koridor. a long table uzun bir masa. 2. uzun, uzun süren: What a long speech! Ne uzun bir konuşma!
z. çok, uzun zaman: The meeting won´t last long. Toplantı uzun sürmez. She left here long ago. Buradan çok zaman önce gitti. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
all day long |
|
|
as long as |
- [CONJ] sürece, şartıyla, yeter ki
|
|
long before |
- [ADV] çok önceden, uzun zaman önce
|
|
before long |
|
|
long-distance call |
- [N] arama: ülkelerarası arama, konuşma: şehirlerarası konuşma
|
|
How long does it take to make a connection? |
- [PHR] aktarma: Aktarma yapmam ne kadar sürer?
|
|
daddy long legs |
{'dædı'lɔ:ŋ,legz}
- [N] tipula sineği, çayır örümceği
|
|
day-long |
{'deılɒŋ}
- [A] gün boyu süren
- [ADV] gün boyu, bütün gün
|
|
How long will it be delayed? |
- [PHR] gecikme: Gecikme ne kadar sürecek?
|
|
How long will it take to go downtown? |
- [PHR] şehir: Şehir merkezine gitmek ne kadar sürer?
|
|
ere long |
{eər'lɔ:ŋ}
- [ADV] çok geçmeden, neredeyse, yakında, birazdan
|
|
grow one's hair long |
|
|
have a good long talk |
|
|
a long way to hoe |
|
|
how long |
|
|
How long will they keep? |
- [PHR] dayanmak: Ne kadar dayanırlar?
|
|
long lasting |
{,lɔ:ŋ'læstıŋ}
|
|
long- |
|
|
how long? |
- [INTRJ] uzun: ne kadar uzun?
|
|
How long does it take? |
- [PHR] süre: Oraya gitmek ne kadar sürer?
|
|
|
|