Sonuçlar

Türkçe » İngilizce Yukarı
dolu
  • [A] full, filled, loaded, crowded, occupied, engaged, abounding, abundant, alive with, capacity, fraught, instinct, instinct with, laden, replete, rife, shot, shot through, steep: steeped in, thick with
  • [N] hail
dolu
1. full, filled.
2. abounding in.
3. loaded {gun}.
4. a glass {containing a drink}.
5. charged {battery}.
6. oversensitive.
7. about to blow with anger.
8. not drilled, not hollowed {metal object}.

dolusu enough to fill.

dolu çekmek to draw a winner {in a lottery}.

doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı. colloq. I could find no solution for it.

dolu zar slang loaded dice.
dolu hail.

dolu tanesi hailstone.

dolu yağmak to hail.
dolu * full, filled. * abounding in. * loaded {gun}. * a glass {containing a drink}. * charged {battery}. * over-sensitive. * about to blow with anger. * not drilled, not hollowed {metal object}.
dolu * hail.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
deli dolu
1. mezeci dükkânı. hazır yemek ve salata dükkânı. soğuk meze.

Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar Yukarı
acı dolu
  • [ADV] sardonically
ağaç kökleri ile dolu
  • [A] stubby
ağzına kadar dolu
  • [A] brimful, chock-a-block, flush, overflowing: full to overflowing
ağzına kadar dolu kadeh
  • [N] bumper
ağzına kadar dolu olmak
  • [V] brim
arzu dolu bakış
  • [N] ogle
arzu dolu bakmak
  • [V] ogle
aşk dolu
  • [A] loving, adoring, amative, amatory
balık dolu
  • [A] fishy
beğeni dolu
  • [A] admiring
bereket simgesi sayılan meyve vb. dolu boynuz
  • [N] cornucopia
bilinmezlerle dolu
  • [A] secretive
binalarla dolu
  • [A] built up
bir madde ile dolu yer
  • [N] plenum
boş atıp dolu tutmak
  • [ID] drawing a bow at venture
cebi dolu
  • [A] pretty: sitting pretty
çıplak kız resimleri ile dolu
  • [N] girlie
çiçeklerle dolu
  • [ADV] abloom
dedikoduyla dolu
  • [A] newsy
deyimlerle dolu
  • [A] idiomatic