İngilizce » Türkçe |
Yukarı |
case |
{keıs}
- [N] durum, husus, olay, sorun, dava, hukuksal olay, kanıt, delil, görüş, neden, hasta, tuhaf tip, kasa, kutu, çanta, valiz, kap, kılıf, mahfaza, kovan
- [V] gözetlemek, dikizlemek, kutulamak, yerine koymak {kasa, kılıf vb.}, kaplamak, ciltlemek, örtmek
|
|
case |
i.
f. kutu; mahfaza; kın; kasa; çerçeve; matbaa tezgâhı;
f. kutu veya mahfaza içine koymak, sokmak. |
|
case |
i. durum, vaziyet, hal; mesele, problem; hasta; vaka; dava; {gram}. ismin hallerinden biri; {k}.dili garip bir kimse;
f.{A.B.D}., argo iskandil etmek, dikizlemek. case ending {gram}. hal takısı. case history tıbbi, sosyolojik veya psikiyatrik incelemelerde kullanmak üzere şahıslar veya aileler hakkında toplanan malumat. case in point konuşma konusu olan mesele. case knife kılıflı büyük bıçak. case law mahkeme içtihatlarına dayanan hukuk. case lawyer dava vekili, avukat. case shot şarapnel. case system mahkeme içtihatlarına dayanan hukuk sistemi. in any case her halde, ne de olsa, mutlaka. in case eğer, şayet. in case of, in case that olduğu taktirde. in that case o taktirde. Iower case {matb}. küçük harf. make out a case kuvvetli deliller göstermek. upper case {matb}. büyük harf. |
|
case |
i. 1. durum, vaziyet, hal. 2. hasta: I had five cases of syphilis this morning. Bu sabah beş frengili hastaya baktım. 3. vaka: a murder case cinayet vakası. 4. huk. dava. 5. dilb. ad durumu, isim hali. |
|
case |
i. 1. kutu, sandık. 2. kutu, mahfaza: violin case keman kutusu. camera case fotoğraf makinesi mahfazası. 3. kın. 4. kasa. 5. çerçeve. 6. matb. kasa.
f. kutu/mahfaza içine koymak, sokmak. |
|
|
İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
accusative case |
- [N] akuzatif, ismin -i hali
|
|
act in a case |
|
|
bandage case |
|
|
basket case |
{'bæskıtkeıs}
- [N] kolu bacağı kesilmiş kimse, işe yaramaz kimse
|
|
bill case |
|
|
borderline case |
- [N] şüpheli durum, belirsiz durum
|
|
cartridge case |
{'kɑ:rtrıdʒ,keıs}
|
|
attache case |
|
|
at that case |
|
|
hard case |
- [N] mesele: zor mesele, şey: zorlu şey, ceviz: çetin ceviz, tip: zorlu tip
|
|
I'd like a camera case. |
- [PHR] kutu: Kamera kutusu rica ediyorum.
|
|
in any case |
- [ADV] herhalde, nasıl olursa olsun, her hâlükârda, ne olursa olsun, her halükârda, illâki
|
|
in case of |
- [ADV] olması halinde, olduğu takdirde, durumunda, halinde
- [PREP] halinde
|
|
in that case |
- [ADV] demek oluyor ki, o halde, öyleyse
|
|
lower case |
{,ləʋər'keıs}
|
|
mental case |
|
|
pack in case |
|
|
strong case |
|
|
upper case |
{,ʌpər'keıs}
|
|
case ending |
|
|
|
|