have a bone to pick with smb. |
- [ID] paylaşacak kozu olmak
|
|
pick up the gauntlet |
|
|
pick up the glove |
- [ID] meydan okumaya karşılık vermek, düello davetini kabul etmek
|
|
hand-pick |
{,hænd'pık}
|
|
pick holes in |
- [ID] kusur bulmak, ince eleyip sık dokumak, ince alay etmek
|
|
You can pick it up in an hour. |
- [PHR] saat: Bir saat içerisinde alabilirsiniz.
|
|
ice pick |
{'aıspık}
|
|
Where do we pick up the keys? |
- [PHR] anahtar: Anahtarları nereden alabilirim?
|
|
You can pick it up later today. |
- [PHR] bugün: Bugün içerisinde alabilirsiniz.
|
|
nit-pick |
{'nıt,pık}
- [V] kusur aramak, her şeye kusur bulmak
|
|
pick oakum |
- [N] üstüpü kullanmak, hapishanede yatmak
|
|
I'd like to pick up my photos. |
- [PHR] fotoğraf: Fotoğraflarımı almak istiyorum. Buyurun bu fişim.
|
|
pick |
{pık}
- [N] kazma, kürdan, seçme, seçenek, hasat, toplanan ürün miktarı, burun karıştırma
- [V] toplamak, koparmak, yolmak, ayıklamak, didiklemek, karıştırmak {burun}, kemirmek, seçip almak, seçmek, küçük küçük yemek, gagası ile toplamak, delmek, kazmak, çapalamak, sivri bir şeyle açmak {kilit vb.}, yankesicilik yapmak, çekiştirmek
|
|
I'll pick you up at 5 o'clock. |
- [PHR] almak: Seni saat 5'te alırım.
|
|
May I pick it up? |
- [PHR] almak: Elime alabilir miyim?
|
|
pick-a-back |
{'pıkəbæk}
- [A] omzunda, sırtında
- [ADV] omzuna alarak, sırt: sırtına alarak
|
|
pick and choose |
|
|
pick at |
- [V] mızmızlanarak yemek, zorla yemek, burnunu sokmak, karışmak, kusur bulmak
|
|
pick courage |
|
|
pick-me-up |
{'pıkmı,ʌp}
- [N] canlandırıcı içki, canlandırıcı şey
|
|