Sonuçlar

Türkçe » İngilizce Yukarı
belli
  • [A] apparent, clear, certain, specific, particular, known, avowed, broad, conspicuous, explicit, express, given, manifest, noticeable, palpable, patent, perspicuous, precise, prominent, self-evident, shadowless, stated, translucent, unmistakable, upfront, waisted, well-marked
  • [ADV] broadly, precisely
belli
1. evident, obvious, known, clear; visible.
2. certain, definite.

belli başlı
1. eminent, notable, well-known; main, chief.
2. definite, proper.

belli belirsiz hardly visible.

belli etmek /ı/ to show; to be unable to conceal.

belli olmak
1. to become perceptible.
2. to become definite.

belli olmaz. colloq. You never can tell./One never knows.
belli * evident, obvious, known, clear; visible. * certain, definite.
belli determinate
belli apparent

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
casus belli {Lat}. savaşı gerektiren olay.
casus belli {Lat.} savaşı gerektiren olay.

Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar Yukarı
apaçık belli
  • [ID] clear: as clear as daylight, clear as daylight, clear: as clear as day, clear as day
başarısız olacağı belli olmak
  • [V] foredoom
belli aralıklarla
  • [ADV] regular: at regular intervals
belli aralıklarla gerçekleşen
  • [A] periodical
belli aralıklarla gerçekleşme
  • [N] periodicity
belli başlı
  • [A] principal, main, chief, ruling, underlying
belli belirsiz
  • [A] imperceptible, visible: hardly visible, faint, indistinct, slight, dreaming, dreamy, insensible, nebulous, shadowy, soft, tentative
  • [ADV] indistinctly, slightly, nebulously, vaguely
belli belirsiz bir şüphe
  • [N] lurking: a lurking suspicion
belli belirsiz görünmek
  • [V] loom, loom up, peer
belli belirsiz gülümseme
  • [N] suspicion: a suspicion of a smile
belli belirsiz şey
  • [N] suspicion
belli bir devre ait
  • [A] periodic
belli bir döneme ait
  • [A] periodic, periodical
belli bir gruba hitap eden
  • [A] esoteric
belli bir kanaldan yollamak
  • [V] route
belli bir marka içki satan bar
  • [N] tied house
belli bir mesafede
  • [ADV] distance: at a distance
belli bir noktada görev yapan polis
  • [N] point-policeman, point-duty: policeman on point-duty
belli bir noktada oynama
  • [N] positional play
 spor.
belli bir noktada yapılan polislik
  • [N] point-duty