Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
Stretch/Skew Uzat/Eğ
Stretch/Skew Uzat/Eğ

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
skew Dinle! {skju:}
  • [A] eğri, yamuk, meyilli, asimetrik, çarpık, eğri büğrü
  • [N] eğrilik, yamukluk, eğiklik, asimetri, çarpıklık, üçgen çatı kenarı
  • [V] eğriltmek, eğri yapmak, çarpıtmak
skew-eyed {,skju:'aıd}
  • [A] şaşı, şaşı gözlü, şehlâ gözlü
stretch Dinle! {stretʃ}
  • [N] gerinme, gerginlik, esneme, genişleme, esneklik, uzatma, geniş yer, aralıksız süre, süre, hapis süresi
  • [V] germek, esnetmek, uzatmak, sermek, yaymak, çekmek {çorap vb.}, zorlamak, abartmak, gerinmek, uzamak, yayılmak, yetmek, yeterli gelmek, arayı açmak
by every stretch of the imagination
  • [ADV] hayal gücünü kullanarak, hayal gücünü zorlayarak
give oneself a stretch
  • [V] gerinmek
have a stretch
  • [V] gerinmek
stretch oneself out
  • [V] gerinmek
stretch one's legs
  • [V] bacaklarını açmak, bacakları uyuştuğu için gezinmek
stretch out
  • [V] germek, esnetmek, uzatmak, arayı açmak
stretch tight
  • [V] kasmak
skew s.
1. eğri, çarpık.
2. birbirine paralel olmayan.

i.
1. eğrilik, çarpıklık.
2. bükülme.

f.
1. eğriltmek, çarpıtmak.
2. {bir şeyin anlamını} çarpıtmak.
skew s.

i.

f. eğri, çarpık; birbirine paralel olmayan;

i. erilik, çarpıklık; bükülme;

f. eğri yoldan gitmek; yan bakmak; eğriltmek, çarpltmak; başka anlam vermek.
skew çarpıklık
Skew
skew kaykı
skew symmetric matrix eksi bakışımlı matris
skew-symmetric matrix eksi bakışımlı matris
stretch f.

i.

s. uzatmak; sermek, germek, yaymak; çekip uzatmak; abartmak mübalağa etmek, büyütmek; yere sermek; gerinmek; gerilmek, yayılmak serilmek; açılmak; uzamak;

i. germe geriliş; gerginlik; geniş yer; sıra ile uzanan şey; uzam; aralıksız süre; dönemeçli koşu yolunun düz kısmı; {argo} hapis süresi;

s. gerilebilen. stretch the truth gerçeği abartmak. a stretch of open country geniş düz arazi. by a stretch of imagination hayal kuvvetini kullanarak. home stretch koşu yolunun son düz kısmı. ten hours at a stretch on saat hiç durmadan. stretchy

s. gerilir, uzar, esnek elastiki.
stretch f.
1. germek: They stretched a wire between the two houses. İki evin arasına bir tel gerdiler.
2. esnetmek; esnemek: My sweater has stretched. Kazağım esnedi. Rubber will stretch. Kauçuk esner. Sometimes they had to stand for two hours at a stretch. Bazen iki saat boyunca ayakta kalmak zorundaydılar.
3. uzanmak: The wire stretches from here to there. Tel buradan oraya kadar uzanıyor. The lake stretched to the horizon. Göl ufka doğru uzanıyordu.
4. gerinmek.
5. {out} {uzuvlarını} alabildiğine uzatmak: She stretched her arms. Kollarını alabildiğine uzattı.
6. out uzanmak: He stretched out on the couch. Kanepenin üstüne uzandı.
7. {belirli bir süre} boyunca devam etmek: The work stretched over a period of five years. İş beş yıl boyunca devam etti.

i.
1. gerinme.
2. esneklik, elastikiyet.
3. bölüm, kısım, parça: It´s somewhere in that stretch of woods. Ormanın o kısmında bir yerde.
Stretch Genişlet