İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
thick crust |
|
|
put it on thick |
|
|
thick soup |
- [N] koyu çorba, ezme çorbası
|
|
thick |
{ɵık}
- [A] kalın, yoğun, koyu, boğuk, sık, dumanlı, sisli, kalın kafalı, belirgin, yakın {arkadaş}, aşırı, fazla
- [N] kalın kafalı, kalınlık, en heyecanlı yeri, en çok olduğu yer
|
|
in the thick of it |
- [ADV] en civcivli zamanında, en heyecanlı yerinde, tam ortasında
|
|
that's a bit thick |
|
|
through thick and thin |
|
|
thick skin |
- [N] aldırış etmeyen, duyarsız
|
|
thick with |
|
|
thick with snow |
|
|
be as thick as thieves |
k. dili sıkı fıkı olmak, canciğer kuzu sarması olmak. |
|
be thick with |
1. ile kaplı olmak: This table´s thick with dust. Bu masa toz içinde. The courtyard was thick with smoke. Avlu duman içindeydi. 2. çok miktarda bulunmak, kaynamak: The house was thick with fleas. Ev pire kaynıyordu. 3. k. dili ile sıkı fıkı/çok samimi olmak. |
|
in the thick of the battle |
muharebenin en şiddetli yerinde. |
|
lay it on thick |
çok pohpohlamak. |
|
lay/spread/pour it on thick |
k. dili 1. fazlasıyla övmek. 2. fazlasıyla eleştirmek, {birinde} fazlasıyla kabahat bulmak. 3. fazlasıyla bahane ileri sürmek. |
|
thick |
s. 1. kalın: a thick layer kalın bir tabaka. This stratum´s three meters thick. Bu tabaka üç metre kalınlığında. 2. koyu; yoğun, kesif: thick yogurt koyu yoğurt. thick fog yoğun sis. 3. sık olan, sık; ağaçları/çalıları sık olan {orman}. 4. çok, dolu: On that beach the shells were thick. O sahilde deniz kabukları çoktu. 5. İng., k. dili kalın kafalı, gabi. 6. k. dili sıkı fıkı, canciğer, samimi. 7. boğuk, kısık {ses}. 8. k. dili {içkiden dolayı} serseme dönmüş ve ağrılar içinde olan {kafa}.
z. 1. kalın bir halde, kalınca. 2. çok miktarda, çok. |
|
thick |
s.
i.
z. kalın; kalınlığındaki; sık, çok; koyu; kesif; ahmak, kalın kafalı; dil tutulur gibi telaffuz olunan, anlaşılmaz; boğuk, kısık; k.dili. sıkı, samimi; ing., k.dili. aşırı;
i. kalınlık; bir şeyin en yoğun yeri veya zamanı;
z. kalınca; sık; koyu bir halde. thick as thieves aralarından su sızmaz. Blows came thick and fast Yumruklar birbiri ardı sıra indi. He felt it was a bit thick to be fired Haksız yere kovulduğunu düşündü. in the thick of the fight mücadelenin en şiddetli yerinde. lay it on thick k.dili. abartmak, mübalâğa etmek; dalkavukluk etmek. through thick and thin her güçlüğe katlanarak, yılmadan. thickish
s. kalınca, koyuca . thickly
z. kalın olarak. thickness
i. kalınlık; sıklık. |
|
Thick |
Kalın |
|
thick accent |
koyu şive. |
|
thick Ethernet |
kalın Ethernet |
|
|
|